top of page
png.png
  • Yazarın fotoğrafı: Merve Karataş
    Merve Karataş
  • 6 gün önce
  • 1 dakikada okunur

Ana akım iktisatçılar, "Merkez bankamız faizleri düşürecek mi, sabit mi tutacak, yoksa yükseltecek mi?" diye sormayı bırakıp, "Merkez bankamız neden faizleri belirliyor?" diye sormaya başlasalar pek çok sorun kökünden çözülecektir.



Başımıza gelenlerin kaynağı bu statükocu ve vizyonsuz bakış açısındadır.


Faiz oranları, piyasada tasarruf arzı ile kredi talebinin kesiştiği noktada belirlenmelidir. Eğer piyasada fazla tasarruf varsa ve kredi talebi görece düşükse, faiz oranları düşmelidir. Kredi talebi yüksek ve tasarruf arzı düşükse, faiz oranları yükselmelidir.


Bu işi 2-3 tane kasabalı bürokrata bırakmak, ancak sürünmeye neden olur. İnsanlar hâlâ asıl sorunun farkına varamıyor. Koca bir gezegen, Austrian Business Cycle Theory altında eziliyor.

Para arzı üzerindeki tekeller, tüm dünya toplumları üzerinde büyük birer parazittir. Bu tekelleri kaldırmak, Milei bile başaramamıştır ve muhtemelen bizim yaşadığımız süre boyunca da bu kurumlar varlıklarını sürdürecektir. Ancak, asırlar süren bir vadede, insanoğlunun bu tür tekel yapılar olmadan yaşamayı, teknolojik gelişmelerle paralel olarak ilerleyecek desantralize sistemlerin yaygınlaşmasıyla öğrenmesi gayet muhtemeldir.


Bunlar yeni fikirler de değil.


1970'lerde Hayek, merkez bankasının kaldırılmasını ve para arzının devlet kontrolünden çıkarılmasını "Denationalisation of Money" adlı eserinde savundu.


1990'larda Rothbard "The Case Against the Fed"i yazdı.


2000'lerde Ron Paul'un "End the Fed" adlı eseri çıktı.


Bu işi, çok uzun vadede, ABD'liler yapacaktır. Yaptıkları gün, iktisattan tek anladığı şey "Bir dahaki Fed toplantısı ne zaman?" olan kişilerden arınmış bir dünya olacak. Bu mükemmel arınma gecesi olabilir, ama ömrümüz yetmeyebilir.


Ben buna dünyanın ikinci sekülerizmi, ikinci aydınlanması derim.


Din-devlet işlerinin ayrılmasından sonra, para-devlet işlerinin ayrılması.

bottom of page