- Merve Karataş
- 6 gün önce
- 1 dakikada okunur
Enflasyon, "fiyat artışı" değildir. Enflasyonun etimolojik kökeni, Latince "inflatio"dur ve bu kelime şişkinlik anlamına gelir. Bu şişkinlik parasaldır. Türkiye'de enflasyonu bir devlet politikası olarak değil de sadece "fiyat artışı" olarak görenler, bu milletin başına beladır.
"Kafeler neden hâlâ dolu?" diye sığ bir şekilde milletin içtiği kahveye kadar göz dikenler var. Yahu, insanlar evden ve arabadan çoktan umudu kesti, kimse birikim yapamıyor. Bırakın da bari anı yaşasınlar, kahvelerini içsinler.

Hâlâ muhalif geçinen entelektüeller çıkıp, Mehmet Şimşek'in yüksek vergi politikalarını "talebi azaltacak" mantığıyla alkışlayabiliyor.
Evet, halkın cebinde hiç para bırakmazsanız, ortada problemleri çözebilecek bir ekonomik aktivite de kalmaz. Ne kadar akıllısınız, zırvalarınızı dinlerken gerçekten çok etkileniyorum.
Enflasyonun müsebbibi, milletin telefonunu yenilemesi değil; kredi ve para hacmindeki artıştır. Kredi ve para hacmindeki artışın nedeni ise kamu harcamalarını finanse etmek için kontrolsüz bir şekilde para basan hükümetlerdir. Bu döngü, ekonomik istikrarsızlık yaratarak halkın alım gücünü aşındırır ve toplumun geniş kesimlerini fakirleştirir.
Yani, enflasyonu düşürsün diye yüksek vergiden medet umulmaz.
Yabancıların yaptığına bakalım: İngilizler, 1300'lerde Peasants' Revolt (Köylü İsyanı) çıkarmış.
Amerikalılar, 1700'lerde içkiye konulan özel tüketim vergilerini protesto ederek Whiskey Rebellion (Viski İsyanı) çıkarmış. Boston Çay Partisi ise Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nı başlatan kıvılcımlardan biri olmuştur.
Hindistan'da, Mahatma Gandhi'nin liderliğinde sivil itaatsizlik hareketi düzenlenmiş. İngilizlerin Hindistan'daki tuz üretimi ve satışına koyduğu vergilere karşı, Gandhi ve takipçileri deniz kenarına yürüyerek kendi tuzlarını üretmişler.
Ama bizim "kamusal entelektüel" geçinen muhaliflerimiz(!), 2024 yılında hâlâ otoriter rejimde yüksek vergiyi alkışlıyor ve "Bunlar hep talep enflasyonu." diyor.
Bu ülkede çıldırmamak elde değil.