- Merve Karataş
- 6 gün önce
- 1 dakikada okunur
Piyano yeteneğinde, kişinin profesyonellik seviyesinin turnusolü olan bazı parçalar vardır.
Klasik ile cazın çarpıştığı eserlerden Gershwin'in Rhapsody in Blue’su bir turnusol olabilir mesela. Gershwin çalmak karizma ister; sıradan bir piyanist bunda kaybolur gider. İyi olan ise öyle bir hava verir ki dinlerken “Bu adam New York trafiğinde doğmuş olmalı.” dersiniz. Hem özgüven hem de teknik ister.
Chopin’den bir esere bakılacaksa Études Op. 10 No. 4 önerilebilir.
Bunu çalan biri resmen profesyonel bir piyanisttir. Çoğu kişi meseleyi parmakların hızında sanır ama değildir aslında. Asıl mesele, o hızla kaos arasında zarif bir denge kurabilmektir. İstediğin kadar hızlı ol, melodiyi kaybettin mi bitersin. Eğer biri bunu çalarken yüzünde, sanki çay demliyormuş gibi bir rahatlık varsa, bilin ki o adam sağlamdır.
Ama beterin beteri Rachmaninoff olabilir. Bu adamın memelerini boşuna yapmıyor millet.

Bu örnekler artırılabilir.
En zor, acemilere en “parmak dolandıran” parçalarda bile notalar, yeterli pratikle kas hafızasıyla tıkır tıkır gelmeye başlar.
“Peki düğünde org çalan dayı ile Liszt çalarken çıldıran adam seviyesini birbirinden ayıran asıl detay nedir?” diye sorarsanız, ben o soruyu şöyle yanıtlarım:“Tuşlara basan bir mühendis gibi misin, yoksa o melankoliyi ciddi ciddi hissettirebiliyor musun?”