top of page
png.png
  • Yazarın fotoğrafı: Merve Karataş
    Merve Karataş
  • 6 gün önce
  • 3 dakikada okunur

Neoliberalizm Türkiye'de özelleştirmeden ibaret zannedilir. Bu yanlış anlaşılmanın giderilmesi, ekonomik çöküşün etiyolojik irdelemesi yapılırken doğru sonuçlar alınabilmesi için hayati önem taşımaktadır.





Türkiye bugün neopatrimonyal rejime geçmiş olmayı neye borçludur?


Endoktrinasyonlarla milletin bilinç dışına derinden işlenmiş militarist devlet fetişizmine, iktidar eleştirisini hukuksuzluk üzerinden değil "Neoliberal politikalar" üzerinden yapanlara, laik - islamcı kısır döngüsünün beraberinde getirdiği ideolojik körlüğe ve önyargılara borçludur. Şayet aramızda bugünkü tablodan hoşnut birileri varsa, öncelikle bu yüzeysel siyaset anlayışına katkıda bulunan ve yangınlara körükle giden herkese, kavmiyetçi zihniyete teşekkür etmelidir.


Türkiye'deki ekonomik çöküşün temelinde neoliberalizm değil, ahbap-çavuş kapitalizmi vardır.  


"Paradigma kaydı, neoliberalizm özelleştirme yapan sağ tandanslı iktidarları tanımlıyor." şeklindeki perspektif iktisat bilimine zarar vermektedir. Bilim böyle işlemez. Bir kavram özünden koparılmış ise eğer, özüne döndürülmelidir ki sebep-sonuç ilişkileri realist bir zeminde kurulabilsin.


En basit soruları soralım:


Neoliberalizm neden ortaya çıkmıştır? Neden öcü gibi gösterilmiştir? Neoliberalizmde özelleştirmeden başka ne gibi prensipler vardır? Türkiye'de bu prensiplere uyulmuş mudur?

Bu temel soruları yanıtlamaya neoliberalizmden değil de Keynezyen iktisat akımlarının yükselişinden başlamak akılcı olacaktır. Geçtiğimiz yüzyılda dünya büyük ekonomik buhranlar atlatmıştır ve özellikle dünya savaşlarını takip eden dönemler devletler için verilmesi zor sınavlar olmuştur. Haliyle 19. Yüzyılda yükselmiş olan liberal akımlar üstesinden gelinmesi oldukça zor yıkımların vuku bulduğu kaotik ortamlarda sekteye uğramış, Keynesyen yaklaşım dünya savaşlarından sonra regülasyona ihtiyaç duyulan dönemlerde güçlenmiştir.


Sonraki dönemlerde neoliberalizmin "öcü" ilan edilmesinin başlıca sebebi ise kavramın Pinochet ile, Thatcher ile, Reagan ile ilişkilendirilmesidir. Oysa bu isimlerin hepsinin içinde bulunduğu coğrafyadaki dönemsel koşullar farklıdır. Fanatik gibi savunmadan veya karşı çıkmadan da neoliberal politikalar, insan hakları ve refah devleti arasında karma bir denge kurmak mümkündür.


Neoliberalizm yalnızca özelleştirme ile tanımlanamaz. Ticari bariyerlerin ne kadar kaldırıldığı, serbest ticaret ortamının ne düzeyde sağlandığı, hükûmet müdahalesinin ne kadar olduğu ve vergi politikalarının neye hizmet ettiği gibi unsurlar hayati önem taşır.

Peki Türkiye'de bu koşullar var mıdır?


Muhalif iş adamlarının mal varlıklarına el konulurken, hukuksuz iş yapan iktidar yandaşlarının başının asla ağrımaması serbest ticaret ortamını sağlar mı? Mevcut vergi politikaları ile türkiye'de ticari bariyerlerin minimal olduğunu kim iddia edebilir? Daha bugün haberlerde Murat Uysal'ın görevden alındığını okurken, Türkiye'nin uzun zamandır bağımsız bir merkez bankası yokken, faizler konusunda bu kadar inatçı bir tutum sürdürülürken, Türkiye Cumhuriyeti hazine ve maliye bakanı berat albayrak iken türkiye'de özelleştirmelere bakarak neoliberalizm eleştirisi yapmak ne kadar rasyoneldir?


Neoliberalizmi sevip sevmemek ayrı meseledir lakin tüm bunlar dürüstçe sorulması ve dürüstçe cevaplanması gereken sorulardır.


Türkiye'de Osman Kavala'yı hapse atan hukuk, daha geçtiğimiz dönemde Anayasa’nın 153. Maddesine rağmen aym kararını uygulamamıştır ve böyle önemli bir skandalı ne muhalefet yeterince gündeme getirmiştir ne de halk. Akp'nin gündem değiştirmek için attığı her yemi bir bir yutup sonra "Akp bunları gündem değiştirmek için yapıyor." yorumunu yapmak mantıklı bir muhalefet anlayışı mıdır? Bir ülkede göz göre göre anayasanın geçersiz kılınmasından daha ciddi ne gibi bir problem olabilir? Akp'nin bu kadar güçlü olduğu bir koşulda, Akp seçmeninden oy alma potansiyeli olan Ali Babacan'ı "neoliberal" diye eleştirmek nasıl bir stratejik zekadır?


Orta sınıfın erimesinden rahatsız olan bir insanın öncelikli olarak eleştirmesi gerekenler Türkiye'deki dolaylı vergilerdir, hukuksuzluktur, neopatrimonyal yapıdır.


Buyrun 2016'da Türkiye'nin ekonomik özgürlük endeksindeki yeri:




Peki yeşiller kim? Abd, Kanada, İsveç, Norveç, Finlandiya, Almanya, İngiltere.


Buyrun, bu da aynı yılda Türkiye'nin ahbap-çavuş kapitalizmi endeksinde rekor kıran yeri:




Demek neymiş? Türkiye'nin sorunu neoliberalizm değil, ahbap-çavuş kapitalizmiymiş. Bunlar iktisat literatüründe birbirinden farklı kavramlarmış. Önüne geleni neoliberal diye demonize etmekle, AYM kararı yok sayılıyorken saçma sapan şeyleri gündem konusu yapmakla, devletin bütün kurumları tek bir yerden kontrol edilirken hala devletçilik güzellemekle, kutuplaşmacı ve yüzeysel siyasetle sorunlar doğru teşhis edilmiyormuş.

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page