top of page
png.png
  • Yazarın fotoğrafı: Merve Karataş
    Merve Karataş
  • 7 May
  • 3 dakikada okunur


Türkçedeki laiklik sözcüğü fransızcadaki "laïcité" sözcüğünden gelirken, sekülerizm ingilizceden alınmış bir sözcüktür. Sekülerizmi şimdiki anlamı ile ilk kullanan isim ingiliz sendikacı george jacob holyoake'tir. Sekülerizmin kökeni latincedeki "saeculum"dur ve saeculum özünde bir "zaman periyodu"nu ifade eder. Örneğin saeculum obscurum, karanlık çağ gibi bir anlama gelir. Saeculum obscurum papalık ile ilgili olan, yozlaşmış bir devre verilen addır, bu 10. Yüzyılda papaların Theophylacti ailesinden etkilendikleri bir döneme tekabül eder.




Karanlıktan aydınlığa doğru ilerleyiş 17. yüzyılın sonlarına doğru Spinoza, Locke gibi düşünürlerin eserleri ile, batının entelektüel geleneğinin bir değişim geçirmiş olması ile şekillenmiştir. Aydınlanma süreci ne sadece Fransızca konuşanları, ne de sadece İngilizce konuşanları etkilemiştir. Din ve devlet işlerinin ayrımı yalnızca bir ülkede defaten vuku bulmamış; dünya genelinde bilimin sekülerizasyonu zamanla hukukun sekülerizasyonunu da kaçınılmaz kılmıştır. Lâkin her ülkede bu sürecin işleyişi farklı olmuştur.


Bu noktada laiklik ve sekülerizm arasındaki nüans farkının da sözcükleri kullanan ülkelerin geleneklerinden kaynaklanan bir fark olduğu söylenebilir.


17. Ve 18. Yüzyıldaki Amerikan aydınlanması Avrupa'dan beslenerek ortaya çıkmış olsa da ironik olarak Abd'nin Avrupa'dan kopmasında büyük rol oynamıştır. Abd, 4 temmuz 1776'da Amerikan bağımsızlık bildirgesi ile bağımsızlığını ilân ettiğinde Avrupa ülkeleri seküler değillerdi. Binaenaleyh 18. Yüzyılda Abd yepyeni anayasası ile kilise ve devletin yasal olarak ayrıldığı "seküler" modern cumhuriyetlerin ilk örneği olmuştur.


Thomas Jefferson'ın "wall of separation between church and state" ifadesi dini sembollerin yasaklanmalarının zaruretinden ziyade dinin devletin karışması için fazla kişisel bir konu olduğu düşüncesinde temellenmiştir ve bu düşüncelerin sonucunda Abd'de kilise ve devlet birbirinden daha erken ayrılmıştır. Lakin bu ayrımda din karşıtı bir tutumdan pek söz edemeyiz. Abd'nin de facto mottosu yıllarca "e pluribus unum" (çokluktan birliğe) idi. Günümüzde ise, 1950'lerden bu yana doların üzerinde yazan "in god we trust" sloganı hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Bu da Abd sekülerizmine ilişkin iyi kötü bir fikir vermektedir.

Yine seküler İngiltere'de geleneklere bağlılıktan kaynaklanan bir takım dini ritüeller vardır.


Örnek olarak, parlamentoda edilen dua şu şekildedir:


"Lord, the god of righteousness and truth, grant to our queen and her government, to members of parliament and all in positions of responsibility, the guidance of your spirit. May they never lead the nation wrongly through love of power, desire to please, or unworthy ideals but laying aside all private interests and prejudices keep in mind their responsibility to seek to improve the condition of all mankind; so may your kingdom come and your name be hallowed.

Amen."


Uygulamayı sembolik monarşinin korunmasına benzetmek mümkündür. 1500'lere dayanan bir gelenek olduğundan İngilizler bu geleneği korumuştur. Buna ek olarak, Church of England'ın İngilizler için yeri ayrıdır, Church of England özünde bir bağımsızlık simgesi gibi düşünülebilir. Nedeni tarihseldir, Tudor dönemindeki papa otoritesinden kopuş ile ilişkilidir. (Madem konuyu açtım, havamı da atayım: geçenlerde eski bir kitabımın arasında çizdiğim bir portre çalışmamı buldum: Anne Boleyn)




Bugün İngiltere'de kraliçe "head of the church of england" ünvanına sahiptir, parlamentoda da House of Lords'a yer vardır. Ancak İngiliz toplumunda ateizm oldukça yaygındır ve dinin fiilen bir gücü olduğu söylenemez.


Fransa ise bambaşka bir hikayedir. Ne Abd gibi seküler bir devlet olarak kurulmuştur ne de İngiltere gibi dini sembolik olarak muhafaza etmiştir. Laiklik Fransız Devrimi'ne dayanan bir kavramdır ve resmiyete geçmesi 1905'i bulmuştur. Bu açıdan bakıldığında Fransız laisizminin göreceli olarak katı olması anlaşılabilir bir vaziyettir. Devlet kurumlarında dini sembollerin yasaklanması ile ilgili tartışmalar da bu vaziyetin bir yansımasıdır.


Gelgelelim Fransız anayasası laikliği ilk maddesinde barındırırken, (la france est une république indivisible, laïque, démocratique et sociale.) Türk anayasası laikliği ikinci maddesinde barındırır. (türkiye cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.) Ancak Fransa'nın aksine, Türkiye'de din adamları devletten maaş alır, Diyanet vardır ve ülkenin önemli bir çoğunluğu Erdoğan'ın da üzerine basa basa belirttiği gibi Müslümandır.


Laiklik ve sekülerizmi Abd-İngiltere-Fransa özelinde incelediğiniz takdirde mantıklı bir çıkarıma varabilirsiniz. Ancak Fransızca ve İngilizce terimleri daha sonradan kullanmaya başlamış olan ülkeleri de kıyaslamanıza dahil ederseniz yapacağınız tüm çıkarımlar Türkiye örneğinde olduğu gibi anlamsızlaşacaktır.


Uzun lafın kısası laikliği sekülerizmin Fransa'da geçerli olan sert bir formu olarak tanımlamak ve bu şekilde İngiltere'deki veya Abd'deki sekülerizm anlayışından farklı bir yere koymak en doğrusudur. Bu tanımlama, Vatikan'ın neden "Sekülerizm iyi güzel de, laiklik hoş değil." çizgisinde olduğunu açıklamaktadır.

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page