top of page
png.png
  • Yazarın fotoğrafı: Merve Karataş
    Merve Karataş
  • 7 May
  • 3 dakikada okunur

Avrasyacılık, Türkiye'deki tezahürü genel olarak Batı'yı başarılı olduğu bir konuda örnek gösterdiğinizde alacağınız "Burası Türkiye, o dediğin burada olmaz." yanıtı olup, taraftarlarının çoğunun istikrar, güvenlik ve düzenin sağlanması için otoriter bir yaklaşımın gerekli olduğuna ve Batı'nın liberal değer ve kurumlarının Avrasya bölgesinin kendine özgü kültürel ve siyasi gerçeklerine uygun olmadığına inandığı ideolojidir.


Aslında akımın ana figürlerinden biri olan Aleksandr Dugin'in biyografisini ve fikirlerini azıcık inceleyen hiç kimsenin neo-Avrasyacı fikirlerin temelindeki ultratotaliter devlet idealizasyonunu inkâr edemeyeceği söylenebilir.



Tabii işin bu boyutunu tamamen yok sayıp, olayı salt ekonomik çerçevede ele alan gruplar da yok değildir. Avrasyacılığın bazı savunucuları Rusya'yı güçlendirerek çok kutuplu yeni bir dünya düzeninin gelişmesinde öncü bir rol oynayacakları, Avrasya ekonomik birliği sayesinde Batı'ya bağımlılığı azaltarak daha dengeli ve çeşitlendirilmiş bir küresel ekonomik sistem yaratacakları kanaatindedir.


Oysa burada ekonomik aktivitenin hangi ilkelere göre yapılacağı da önem taşır. Bir örnek olarak Avrasyacılar Çin'in Afrika'daki etki alanını genişletebilmesini "Çin'in Batı gibi sömürgeci olmaması" gibi bir nedene bağlayabilirler. Realite ise Çin'in içişlerine karışmama politikası izlemesi ve bu durumun diktatörlük rejimlerinin arzuladığı manevra alanını korumasıdır.


Burada siyasi olanı iktisadi olandan ayırmak imkansızdır. Yapmakta olduğum eleştiri ilk bakışta ahlakiymiş gibi görünse de özünde Avrasyacıların arzuladığı sistemlerin işlevselliğine ilişkin bir septisizm barındırmaktadır.


Demek istediğim şudur ki Batı bazı ilkelerini zannedildiği gibi o ilkeler kulağa daha "insani" geldiği için dayatmaz. Kendi çıkarını da önceleyerek ve rasyonel sebeplere dayanarak dayatır.


Ekonomi üzerinde sıkı hükümet kontrolü, bastırılan muhalefet, şeffaflık problemi, hesap verebilirlik problemleri, keyfi kamulaştırmalar veya varlıklara el konulması riski gibi tehditler çoğu zaman paket hâlinde gelirler. Bu durum ise mülkiyet üzerindeki yasal haklarının muhafaza edilmesi hususunda endişe yaratır ve stabil bir ortamda ekonomik aktivitenin yürütülmesini zorlaştırır.


Avrasyacı akımda Dugin gibi figürler faşist rejimleri tenkit ederlerken bunu liberal bir perspektifle değil, rejimi yeterince faşist olmamakla suçlayarak yaparlar.

Dugin'e "Putin'in Rasputin'i" denmesinin nedeni Putin'in izlediği politikaların Dugin'in fikirlerinin pratiğe geçmiş hâli olmasıdır. Bunun en güncel örneği Rusya Ukrayna savaşı'dır ki bu Rusya'nın Darya Dugina'nın öldürülme sebebi olarak Ukraynalı suikastçıları göstermesinden de anlaşılabilir.


Atlantikçileri en büyük düşmanları olarak gören Avrasyacıların uluslararası ajandalarındaki öncelikleri de elbette NATO'yu içeriden zayıflatmak olacaktır.


NATO'yu içeriden zayıflatma hedefine giden yolda, Avrupa'nın içinde önemli müttefikleri de yok değildir: Anti-globalist, ultranasyonalist kitleler. Bunları çoğu kişinin aksine aşırı sağ olarak tanımlamamaya özen gösteriyorum zira sağın solun karşısında konumlandırılan iktisadi bir anlamı vardır, lakin burada söz ettiğim daha içine kapalı sistemleri savunan aşırı milliyetçi seçmenlerdir.


Batı'da bu şekilde tanımlayabileceğimiz kitlelerin supranasyonalist örgütlenmelere karşı bir alerjisi vardır zira aşırı milliyetçilik, supranasyonalist bir örgütlenmenin ulusal çıkarları zedeleyeceği fikrini tetikleyebilir - ki bunu Türkiye'de de görmekteyiz, NATO'dan çıkmak isteyen ulusalcı subay stereotipi bunun bariz bir örneğidir.

NATO'yu zayıflatmak isteyen Rusya'nın da stratejik olarak Avrupa'da kimi destekleyeceği bellidir hâliyle.


Bunları bazı örneklerle açıklamak icap ederse:

  • Fransa'da Marine Le Pen'in partisi Front National Rus bankasından destek bulmuştur.

  • İtalya'da Lega Nord'un Rusya bağlantıları Lega Nord'un kriz zamanlarındaki Rus taraftarı açıklamalarından anlaşılabilir, İtalya'da Rusya'ya karşı yaptırımların kaldırılmasının en hevesli savunucusu Lega Nord olmuştur.

  • Almanya'da Federal Alman Parlamentosu içindeki AFD'lilerden Hemmelgarn gibi isimler açıkça Suriye'de Rusya'yı destekleme çağrısı yapmıştır, yine başka bir isim olarak Frohnmaier Alman gazetelerinde defalarca Rus bağlantıları ile anılmıştır.

  • Avusturya'nın Ibiza-gate skandalı ile Strache partisi Freiheitliche Partei Österreichs için ünlü bir Rus oligarkının (Igor Makarov) yeğeninden finansman talep ederken gündeme gelmiştir.


Oksimoron bir şekilde Avrasyacılığın modus operandisi budur. Oksimoron diyorum, zira 7/24 Batı-merkezciliği eleştirenlerin aynı zamanda gidip Avrupa'nın en faşizan partilerine, siyasetçilerine para akıtması gibi bir durum mevcuttur burada.


İkinci bir oksimoron ise NATO gibi bir supranasyonalist örgütlenmeye "tam bağımsızlık" popülizmi ile karşı çıkan grupların Avrasyacılığın da doğası gereği supranasyonalist bir örgütlenmeyi talep ettiğini görmezden gelişidir.


Vaziyet buyken; Türkiye için bir çıkarım yapmak pek de zor olmamaktadır. NATO düşmanlığı, "tam bağımsızlık" popülizmi, ultranasyonalist propagandalar, küreselciliği demonize ederken otoriter rejimleri bir stabilizasyon aracı görme: Bunların hepsi aslında o hayali kurulan %100 bağımsız ve kendine yetebilen, halkın refah içinde yüzeceği bir rejime değil, başka bir ereğe hizmet etmektedir.


Avrasyacılık "Abd'nin uşağı olmamak." değil, "Rus uşağı" olmaktır ve barındırdığı temel problem dünyadaki güç odakları içinden bir seçim yapmaktan ötededir. Avrasyacılık beraberinde bir kurumsal düzen eleştirisi, bir yönetim biçimi idealizasyonunu getirir. Bunu Atlantikçilik ile eşitlemek isteyen hobi olarak yine eşitleyebilir.

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page